11 Ekim 2010 Pazartesi

Bizim Türkler… Mehmet Yurdadön, Mehmet Terzi ve Ahmet Altun…

Berlin’de Olimpiyat Stadı’ndayım… 75 bin seyircinin neredeyse 50-60 bini Türk. Almanlar başkentlerinde deplasmanda gibiler… Tek tük Alman bayrakları, Türk bayraklarının yarattığı o kızıl denizde zor seçiliyor. Bir milli marş söyleniyor ki hep bir ağızdan, Mesut Özil’e nazire yaparcasına… Etkilenmemek ne mümkün... Almanlar şaşkın şaşkın bakınıyor…

Bu stadın anlamı büyük… Hitler, 1936 Berlin Olimpiyatları’nda nasyonal sosyalizmin propagandasını yapmak için yaptırmış bu stadı… Ama Jesse Owens adında bir genç, bir öğleden sonra tam altı dünya rekoru birden kırdı 45 dakika içinde… Ve Aryan ırkının üstünlüğünü savunan Hitler, bu siyahî genç karşısında madara oldu. Belki bu rekorlarda bir Alman’ın Adi Dassler’in, yani Adidas markasının yaratıcısının, Jesse Owens için hazırladığı özel ayakkabıların da payı vardı, kim bilir?..

Maç başlıyor, kötüyüz belli… Kendi sahamıza hapsolmuşuz, pas hatalarının haddi hesabı yok. Nitekim saçma sapan bir orta, saçma bir kafa, Volkan’ın müdahalesi, önce üst direk, sonra sol direğin alt iç bölümü derken, orada biten Miroslav Klose… İkinci yarı bir iki atakla umutlanır gibi oluyoruz. 52. dakikada Halil topu kaleciye nişanlayınca o umutlar da tükeniyor. Sonra maç başından beri ıslıklanan Mesut Özil, hayatının en basit gollerinden birini ağlarımıza bırakıyor, Volkan’ın bacakları arasından… Sevinsin mi, üzülsün mü bilemiyor, korner çizgisini geçip tebrikleri kabul ediyor ayıp bir şey yapmış gibi…

Sinirimiz bozuluyor, çıkıyoruz stattan… Yürürken üçüncü golün tezahüratını duyuyoruz arkamızdan… Üzülüyoruz, ne yapabiliriz ki?.. Peki ya burada yaşayan, o stadı hıncahınç dolduran vatandaşlarımız ne yapsın? Yarın komşusuyla, patronuyla, işçisiyle Almanlar’ın eğlencesi olacak.. İşte o zaman Vista Turizm’den Hakan’ın bir gün önce otobüste anlattığı o özel anı geliyor aklıma… Belki tarihleri ve mekânları karıştırıyor Hakan… Çocukmuş o zamanlar… Ama olay gerçek…

Hakan, eski bir Almancı… Babası Almanya’da spor adına çok şey yapmış. Türkiyemspor’un kurucularından… Yine bir Almanya-Türkiye maçı, 5-1 yeniliyoruz. Yıl 1983… Milli takımımız o dönem gelenden yiyor, gidenden yiyor… Meşhur 8-0’lar dönemi… Tabii Türkler o zaman da perişan… Bizim Hakan’ın babası, o dönemlerin Mehmet Yurdadön, Mehmet Terzi – Sanıyorum kendisi şimdi Atletizm Federasyonu Başkanı - , Ahmet Altun gibi uzun mesafe koşucularını Almanya’da düzenlenen bir yarı maratona çağırıyor. Tabii bu üç atletimiz de Almanya’da pek tanınmıyor o zamanlar. Velhasıl kelam yarış başlıyor. Hakan ve babası eski Volkswagen’leriyle yarış güzergâhının paralelindeki sokaklardan durumu izlemeye çalışıyorlar. Cep telefonu da yok o günlerde… Geçerken soruyorlar, “Bizim Türkler geçti mi?” diye… “İlk gruptaydılar…” diyorlar genellikle… Bizim koşuculara yetişemeyeceklerini anlayınca, stada gidiyorlar sonucu görmek için… O da ne! Bir bakıyorlar ki, stada Mehmet Yurdadön ve Mehmet Terzi birlikte giriyor. İki atletimiz elele ipi göğüslüyorlar… Derken, arkadan Ahmet Altun görünüyor. O da yarışı üçüncü olarak bitiriyor ve Almanya’da yaşayan yurttaşlarımızın göğsünü kabartıyor. Almanlar, hayretle “Demek sizin ülkenizde futboldan başka spor da varmış” diyerek hayranlıklarını saklamıyorlar… Ve 5-1’in sızısı çabuk unutuluyor.

Gelelim düzeltmelere… Evet maç, 1983’te ve sonuç 5-1… Ancak koşu 1985’te yapılıyor… Ve yer Berlin değil, Offenbach… Offenbach yarı maratonu… Ama bunlar hiç önemli değil… Önemli olan göğsünde ay yıldızlı formayı taşıyanların ruhunun olup olmadığı…

Hiç yorum yok: